26 Mayıs 2010 Çarşamba
Telefongillerin Ayşem
- Aloooooo bebeğim! Nabeeer? Ay şu anda otobüsteyim ve iki elimi de bırakarak gidebiliyorum. Eveeet! Çok saçma değil mi?
Gümp!
***
ring1.mp3
-şo tolofo açup yomo yoyoo do musn?
-Efendim?
gulp
-Şu telefonu açıp "yemek yiyor" der misin?
***
- Hellooooooooooo!!! Ay sorma, boğazım çok fena. Ayyy inanmıyorum! Ciddi misi... Bir dk.
- Evet, konuşurken yanıyor biraz.
-Yok sana demedim. Hayır doktordayım şimdi, onunla konuşuyorum. (kısık ses) Eh fena değil ama yaşlı. AHHHAAHAHHAAHAH:D Salak:D
- Evet, konuşurken yanıyor biraz.
-Yok sana demedim. Hayır doktordayım şimdi, onunla konuşuyorum. (kısık ses) Eh fena değil ama yaşlı. AHHHAAHAHHAAHAH:D Salak:D
***
cepten numara çevir
ev telefonu çal
aynı anda onu da aç
*çıkırt
ev telefonu çal
aynı anda onu da aç
*çıkırt
*çıkırt
-Bebeeğiiim!
-Bebeeğiiim!
-Bebeeğiiim!
-Bebeeğiiim!
-Bir dakika telefondayım.
-Bir dakika telefondayım.
-AHHAHHAAHAHHAHAHA!
-AHHAHHAAHAHHAHAHA!
-Bir dakika telefondayım.
-AHHAHHAAHAHHAHAHA!
-AHHAHHAAHAHHAHAHA!
-Ay seni arıyorum diye evi aramışım:D
-Ay seni arıyorum diye evi aramışım:D
-Ay seni arıyorum diye evi aramışım:D
25 Mayıs 2010 Salı
Sabah saatlerinde fırçayı yiyen Emre, kendini ajansa hapsetti!
Her şeyin bedeli var
Adama demezler mi "biz sana dedik; yarın sabaha bu iş gidecek, acil!" diye. Nitekim dediler. Ben de haklısınız dedim. Türkiye Kupası'ndaki Fenerbahçeli futbolcular gibi başımı önüme eğdim. Erdem olmasa da adım, özrümü diledim. Junior büyüklüğüyle yaklaştım olaya. Ancak onlara karşı mahçup olmadım dersem yalan söylemiş olurum.
Yaratıcı yönetmenimin büyük yanlışları oldu
Daha kibar bir tavır beklerdim. Desene "Sayın Yazarımız, sizin bu müesseseye büyük hizmetleriniz oldu. Sayenizde Cannes Mannes dinlemedik. Yeri geldi sahillerde yüzdük, yeri geldi Suada'larda kadehlerimizi tokuşturduk, yeri geldi Kırmızı'da beraber ağladık. Hüzünlerimiz de oldu tabii. Olmadı değil. Olmadı dersem yalan söylemiş olurum, bu da bana yakışmaz. Sonuçta siz bizim başımızın tacı, gözümüzün nurusunuz. Olur böyle olaylar. Hepimiz insanız. Hangimiz yapmadı ki bu tür küçük yanlışlar?
Ama onların olaya bu tarz bir yaklaşımları olmadı. Karalama kampanyasına dönüştürdüler olayı adeta. Neden? Çünkü insanoğlu acımasız. Çiğ süt emmiş. GDO'lu analarının sütü.
Junior'un intikamı
Acı olacak! Yok lan öyle değil. İşin içine menfi duygular girince olmaz. Sadece bir yanıt niteliği taşıyor benimkisi. Şu anda ajansta tek başıma, sadece ve sadece printer motorunun sesi eşliğinde çalışıyor, çalışıyor, çalışıyorum. Neden? Çünkü birtakım yanlışları oldu bu insanların.
Birazdan elimdeki dört ayrı senaryoyu yazıp göndermeyi, üstelik bütün ajansı da CC'ye koymayı planlıyorum. Yarın sabah o lanet bilgisayarlarını açtıklarında mailimi görsünler ve saatine bakarak ibret alsınlar. Bu çocuk çalışmış, helal olsun desinler. Hatta biraz daha geç göndereyim de daha etkili olsun.
Hepsini önümde diz çöktüreceğim
O kutlu gün gelip çattığında hepsi hatalarını anlayacak. Ancak tabii ki her Türk filmindeki gibi iş işten çoktan geçmiş olacak. "Çek lan şu fotokopiyi!" diyeceğim. Çay isteyeceğim, ancak üç şekerli içmesem de "Bi' şeker daha getir lan, bilmiyor musun benim çayı üç şekerli içtiğimi!" diyeceğim pis tavırlarla. Ajansa bir dakika geç dahi gelse, ayak ayak üstüne atıp otururken sağ elimin işaret parmağıyla sol elimdeki kol saatini göstereceğim, saatten haberin var mı anlamında. Beğenmedim, biraz daha çalışın manasında söylemlerim olacak. Gün gelecek ve devran dönecek.
Neyse bu gidişle ajanstan çıkamayacağım lan. Eyvallah.
Adama demezler mi "biz sana dedik; yarın sabaha bu iş gidecek, acil!" diye. Nitekim dediler. Ben de haklısınız dedim. Türkiye Kupası'ndaki Fenerbahçeli futbolcular gibi başımı önüme eğdim. Erdem olmasa da adım, özrümü diledim. Junior büyüklüğüyle yaklaştım olaya. Ancak onlara karşı mahçup olmadım dersem yalan söylemiş olurum.
Yaratıcı yönetmenimin büyük yanlışları oldu
Daha kibar bir tavır beklerdim. Desene "Sayın Yazarımız, sizin bu müesseseye büyük hizmetleriniz oldu. Sayenizde Cannes Mannes dinlemedik. Yeri geldi sahillerde yüzdük, yeri geldi Suada'larda kadehlerimizi tokuşturduk, yeri geldi Kırmızı'da beraber ağladık. Hüzünlerimiz de oldu tabii. Olmadı değil. Olmadı dersem yalan söylemiş olurum, bu da bana yakışmaz. Sonuçta siz bizim başımızın tacı, gözümüzün nurusunuz. Olur böyle olaylar. Hepimiz insanız. Hangimiz yapmadı ki bu tür küçük yanlışlar?
Ama onların olaya bu tarz bir yaklaşımları olmadı. Karalama kampanyasına dönüştürdüler olayı adeta. Neden? Çünkü insanoğlu acımasız. Çiğ süt emmiş. GDO'lu analarının sütü.
Junior'un intikamı
Acı olacak! Yok lan öyle değil. İşin içine menfi duygular girince olmaz. Sadece bir yanıt niteliği taşıyor benimkisi. Şu anda ajansta tek başıma, sadece ve sadece printer motorunun sesi eşliğinde çalışıyor, çalışıyor, çalışıyorum. Neden? Çünkü birtakım yanlışları oldu bu insanların.
Birazdan elimdeki dört ayrı senaryoyu yazıp göndermeyi, üstelik bütün ajansı da CC'ye koymayı planlıyorum. Yarın sabah o lanet bilgisayarlarını açtıklarında mailimi görsünler ve saatine bakarak ibret alsınlar. Bu çocuk çalışmış, helal olsun desinler. Hatta biraz daha geç göndereyim de daha etkili olsun.
Hepsini önümde diz çöktüreceğim
O kutlu gün gelip çattığında hepsi hatalarını anlayacak. Ancak tabii ki her Türk filmindeki gibi iş işten çoktan geçmiş olacak. "Çek lan şu fotokopiyi!" diyeceğim. Çay isteyeceğim, ancak üç şekerli içmesem de "Bi' şeker daha getir lan, bilmiyor musun benim çayı üç şekerli içtiğimi!" diyeceğim pis tavırlarla. Ajansa bir dakika geç dahi gelse, ayak ayak üstüne atıp otururken sağ elimin işaret parmağıyla sol elimdeki kol saatini göstereceğim, saatten haberin var mı anlamında. Beğenmedim, biraz daha çalışın manasında söylemlerim olacak. Gün gelecek ve devran dönecek.
Neyse bu gidişle ajanstan çıkamayacağım lan. Eyvallah.
24 Mayıs 2010 Pazartesi
Adam içiyor ama çalışıyor da...
Şu anda şarabımı yudumluyorum ancak kadehim sizin özleminizle dolup taşıyor. Her yudumda bir kez daha sizi özlüyorum sevgili gönül dostlarım.
acımız büyük!
Günlerden pazartesi olmasına ve internet hızında bir sorun yaşanmamasına rağmen Emre Altundağ'ın gtalk'a girmemesi kamuoyunda soru işaretleri oluşturuyor. Arama kurtarma çalışmalarına dahil olan Akut "bu konuda eğitimliyiz, halkımızın içi rahat olsun" dedi.
Emre'nin nerde olabileceğini sorduğumuzda "çıkarttığı yerdedir" diyerek Emre ile olan genetik bağını kanıtlayan acılı anne, "oğlumu bulan ya da getirene 10 kuruş" ilanlarını her köfteciye, kokoreççiye astıklarını belirtti.
Konuya kayıtsız kalamayan Gandhi Kemal "kolum uzundur, buluruz" diyerek yurttaşların içini ferahlatırken, indiregandhi Tayyip " kaybolmak Emre'nin kaderinde var" diyerek elestiri oklarının hedefi oldu.
sadece siyaset değil sanat camiası da haberin şokunda... Emre'nin kadim dostu Nihat Doğan " bence korkacak bir şey yok. Erkek adam Gtalk'a girmez, Boxer Talk'a girer" diyerek Emre'nin doğru yolu bulduğunu vurguladı.
Oturduğu masaya çelenk bırakan arkadaşları, ailesi ve tüm türk halkı Emre'den gelecek küçücük bir sesi bekliyor. Emre sesimize geeeellll!
DOST DÜN BİTTİ!
Dost dün finalini yaşadı. Şehirde naif bir hüzün, gözlerde yaş vardı. Kuşlar sanki anlamış gibi sus pus olmuş, etrafı kahverengi bir sis kaplamıştı.
Emre sheppard ve Begüm Austen'ın adayı sahiplenip, Ayşem Ford'u bir takaya bindirip göndermesiyle Dostluk dün bitti.
Dostluğumu yediler
Aslında her şey Emre'nin Begüme attığı mesajla ortaya çıktı. 'Dostumu yedim bekliyorum! içerikli mesajı Begüm Austen'a atan Emre Sheppard, o an yaptı pırt.
Adada post makinesi olsa dost farklı olabılırdi
Adada bilmediği otlardan ağzına atan Ayşem Ford'un kafası güzel olunca, hesap vermek istedi ama adada malesef Post pakinesi yoktu.
Dost Acı söyler
Adada kazdığı kuyudan lahmacun pide kebap salonu çıkınca arkadaşarına acı lahmacun söyleyen Ayşem Ford her şeye rağmen Dost'tan postalandı.
O şimdi Kazasker
Dosttan postalandıktan sonra, uzun bir süre haber alınamayan Ayşem Ford'un zaman akımına kapılıp 100 yıl öncesine gittiği ve çıkan anket sonuçlarına göre şu an kazaskerlik yaptığı tahmin ediliyor.
Emre sheppard ve Begüm Austen'ın adayı sahiplenip, Ayşem Ford'u bir takaya bindirip göndermesiyle Dostluk dün bitti.
Dostluğumu yediler
Aslında her şey Emre'nin Begüme attığı mesajla ortaya çıktı. 'Dostumu yedim bekliyorum! içerikli mesajı Begüm Austen'a atan Emre Sheppard, o an yaptı pırt.
Adada post makinesi olsa dost farklı olabılırdi
Adada bilmediği otlardan ağzına atan Ayşem Ford'un kafası güzel olunca, hesap vermek istedi ama adada malesef Post pakinesi yoktu.
Dost Acı söyler
Adada kazdığı kuyudan lahmacun pide kebap salonu çıkınca arkadaşarına acı lahmacun söyleyen Ayşem Ford her şeye rağmen Dost'tan postalandı.
O şimdi Kazasker
Dosttan postalandıktan sonra, uzun bir süre haber alınamayan Ayşem Ford'un zaman akımına kapılıp 100 yıl öncesine gittiği ve çıkan anket sonuçlarına göre şu an kazaskerlik yaptığı tahmin ediliyor.
Otobüste
naber sevgili okur? Bir anımı paylaşarak seninle sıcak bir muhabbet yakalamak istiyorum.
Halk otobüsündeydim. Muavin "otur" dedi. "Nereye" dedim. "Yanıma gel" dedi. Dedim "Ne diyorsun?". "Bilader kalabalık, gel şuraya otur da yer açılsın" dedi. "Tamam" dedim. Oturdum. Şoför Bey otobüsün dolduğuna ikna olmadığından arkadan almaya devam ediyordu. Arkadan uzanan akbilleri öne gönderirken, bana uzatılan paraları da muavine veriyordum.
"Akbilim geri gelmedi" diye bağırdı arkadan. Ses 1.80 boylarında, güzel, beyaz tenli, sarışın, renkli gözlü, boş zamanlarını tıpkı benim gibi kitap okuyarak, sinemaya giderek ve tabi ki müzik dinleyerek değerlendiren bir yolcudan çıkmış gibi durmadığından kimse iplemedi. Tekrar bağırdı.
Muavin bana döndü "sor bakayım önde akbil var mıymış" dedi. "Önde akbil var mıymış" dedim. "Yokmuş" dediler. Muavine dönüp "yokmuş" dedim. O da diğer yanındaki yolcuya dönüp "yokmuş" dedi.
"Kimdeyse çıkartsın akbilimi. 2 haftada 3. akbilimi kaybettim" dedi. Öndekilere dönüp "2. haftada 3. akbilini kaybetmiş" diyecektim ama adam kalabalığı yararak öne gelince kendisinin söylemesinin daha doğru olacağını fark ettim. Yine de ağzımı açmışken bir şey söyleme gereği duyduğumdan "adam haklı beyler" dedim. O sırada ağzımı yayıp, ellerimi çok delikanlı bir tavırla sallıyordum. Süperdi.
"Eğer akbilimi alan geri vermezse polisi arayacağım" dedi. Muavine dönüp "polisi arayacakmış. Arar mı sizce" dedim. Şoföre dönüp "polisi arayacakmış" dedi. Olayın başından beri sessizliğini koruyan şoför "olaya polis karıştıysa otobüsü kenara çekiyorum" dedi ve motoru durdurdu. Çünkü adam gerçekten de polisi aramıştı. 2 dk sonra 1 ekip otosu ve bir motosikletli trafik polisi otobüsün önüne geldi.
Otobüs çok kalabalık ve havasızdı. Yaşlı bir amca "ya yürüyün gidelim, işimize gücümüze geç kalıyoruz" dedi. "Olmaz, 2 haftada 3. akbilim bu. 150 lira vardı içinde gidemeyiz" dedi. "Arkadaşım, o senin mallığınmış" dedi genç bir çocuk. "Düzgün konuş, bayanların yanında küfrettirme bana" diye yanıtladı. "Ben ediyorum amına koyim, sikerim belanı manyak mısın lan" dedi genç. Akbil sahibi elini havaya kaldırdı ama araya hemen amcalar girdi.
Sonra polis kapıyı açtı. "Arkadaşım şikayetçi misin?" dedi. "Evet memur bey, mağdurum" diye yanıtladı akbil sahibi. "O zaman herkesi aramamız gerekecek" dedi memur bey. Hep birlikte "aaaa" yaptık. "Yalnız otobüsü karakola çekip orda aramamız gerekiyor" dedi memur bey. Hep birlikte küfrettik. "Ben avukatım, beni arayamazsınız. Bayan polis istiyorum" dedi 1.75 boylarında güzel bir avukat. "haklısın güzelim" dedim içimden.
Sonra hepimiz aşağı indik. Büyük bir kavga neticesinde akbil sahibi şikayetini geri almaya ikna oldu. Hepimiz tekrar bindik. Akbil sahibini almadık ama. "Burası boşmuş böyle oturabilir miyim?" dedim muavine. "Takıl kafana göre" dedi. Güzel avukat da yanıma geldi. Bence yaşı gençti ve olsa olsa stajyer bir avukattı. "İşe de geç kaldık değil mi" dedim. "Evet öyle oldu, benim inmem lazım şimdi metrobüste" dedi. "Güle güle" dedim. Duymadı galiba.
Halk otobüsündeydim. Muavin "otur" dedi. "Nereye" dedim. "Yanıma gel" dedi. Dedim "Ne diyorsun?". "Bilader kalabalık, gel şuraya otur da yer açılsın" dedi. "Tamam" dedim. Oturdum. Şoför Bey otobüsün dolduğuna ikna olmadığından arkadan almaya devam ediyordu. Arkadan uzanan akbilleri öne gönderirken, bana uzatılan paraları da muavine veriyordum.
"Akbilim geri gelmedi" diye bağırdı arkadan. Ses 1.80 boylarında, güzel, beyaz tenli, sarışın, renkli gözlü, boş zamanlarını tıpkı benim gibi kitap okuyarak, sinemaya giderek ve tabi ki müzik dinleyerek değerlendiren bir yolcudan çıkmış gibi durmadığından kimse iplemedi. Tekrar bağırdı.
Muavin bana döndü "sor bakayım önde akbil var mıymış" dedi. "Önde akbil var mıymış" dedim. "Yokmuş" dediler. Muavine dönüp "yokmuş" dedim. O da diğer yanındaki yolcuya dönüp "yokmuş" dedi.
"Kimdeyse çıkartsın akbilimi. 2 haftada 3. akbilimi kaybettim" dedi. Öndekilere dönüp "2. haftada 3. akbilini kaybetmiş" diyecektim ama adam kalabalığı yararak öne gelince kendisinin söylemesinin daha doğru olacağını fark ettim. Yine de ağzımı açmışken bir şey söyleme gereği duyduğumdan "adam haklı beyler" dedim. O sırada ağzımı yayıp, ellerimi çok delikanlı bir tavırla sallıyordum. Süperdi.
"Eğer akbilimi alan geri vermezse polisi arayacağım" dedi. Muavine dönüp "polisi arayacakmış. Arar mı sizce" dedim. Şoföre dönüp "polisi arayacakmış" dedi. Olayın başından beri sessizliğini koruyan şoför "olaya polis karıştıysa otobüsü kenara çekiyorum" dedi ve motoru durdurdu. Çünkü adam gerçekten de polisi aramıştı. 2 dk sonra 1 ekip otosu ve bir motosikletli trafik polisi otobüsün önüne geldi.
Otobüs çok kalabalık ve havasızdı. Yaşlı bir amca "ya yürüyün gidelim, işimize gücümüze geç kalıyoruz" dedi. "Olmaz, 2 haftada 3. akbilim bu. 150 lira vardı içinde gidemeyiz" dedi. "Arkadaşım, o senin mallığınmış" dedi genç bir çocuk. "Düzgün konuş, bayanların yanında küfrettirme bana" diye yanıtladı. "Ben ediyorum amına koyim, sikerim belanı manyak mısın lan" dedi genç. Akbil sahibi elini havaya kaldırdı ama araya hemen amcalar girdi.
Sonra polis kapıyı açtı. "Arkadaşım şikayetçi misin?" dedi. "Evet memur bey, mağdurum" diye yanıtladı akbil sahibi. "O zaman herkesi aramamız gerekecek" dedi memur bey. Hep birlikte "aaaa" yaptık. "Yalnız otobüsü karakola çekip orda aramamız gerekiyor" dedi memur bey. Hep birlikte küfrettik. "Ben avukatım, beni arayamazsınız. Bayan polis istiyorum" dedi 1.75 boylarında güzel bir avukat. "haklısın güzelim" dedim içimden.
Sonra hepimiz aşağı indik. Büyük bir kavga neticesinde akbil sahibi şikayetini geri almaya ikna oldu. Hepimiz tekrar bindik. Akbil sahibini almadık ama. "Burası boşmuş böyle oturabilir miyim?" dedim muavine. "Takıl kafana göre" dedi. Güzel avukat da yanıma geldi. Bence yaşı gençti ve olsa olsa stajyer bir avukattı. "İşe de geç kaldık değil mi" dedim. "Evet öyle oldu, benim inmem lazım şimdi metrobüste" dedi. "Güle güle" dedim. Duymadı galiba.
23 Mayıs 2010 Pazar
Yaza Bikiniyle Girmek ve Pederle Papaz Olmak
İsim Çalışması.doc
Sevgili okuyucularımız ve yazarlarımız,
Blog olarak artık bazı şeyleri oturtmaya karar vermiş bulunmaktayız. Siz de takdir buyurursunuz ki, dünyanın en iyi bloglarından biri olmaya namzet bu fantastik mekan, yakın zamanda parmakla gösterilen bir yer olarak İnternet dünyasındaki haklı yerini alacaktır.
Artık blogumuza bir kurumsal kimlik kazandırmanın zamanı geldi de geçiyor bile. İşbu nedenle çalışmalarımıza start veriyor ve ivedilikle bu işi çözmek için tüm imkanlarımızı seferber ediyoruz.
Herkesin eleştirdiği ve bizim için büyük bir yara olan tasarım konusu halledilecek. O konuda kafalarınızda herhangi bir soru işareti olmasın. Yalnız daha önce gündemimizde isim konusu var. Blogumuzun ismini müşterek bir kararla seçeceğiz. Herkesin önerileri arasından bir short list oluşturarak oylamaya sunacak ve oylama sonucunda en çok tercih edilen ismi, yeni dönemde kurultay başkanı olarak göreceğiz.
İşte şimdi sizden, bizlere ve konseptimize yaraşır isim önerilerinizi bekliyoruz. Alternatifli çalışalım arkadaşlar. Sorunuz olursa alalım. Dahiliyem 18. Herkese şimdiden teşekkürler.
21 Mayıs 2010 Cuma
Berivan'ın Kaygılarını Anlıyorum
Blogumuzun gözde patlıcan yazarlarından Berivan, Anadolu'nun en ücra köşesinden, Tayfun Talipoğlu'nun dahi gidip görmediği, suyuna ekmek banmadığı yerlerden bize seslendi. Tarhana kokulu elleriyle peksimetine pekmez sürüp afiyetle yerken blogumuzun gidişatı hakkında kafasında birtakım problemler oluşuvermiş. Ben de blogumuz adına bu önemli suallere derhal bir yanıt verme gereği hissettim.
Çok kısa zamanda kendi hedef kitlesini oluşturan ve katılımcı yazarlarıyla keyifli bir ortam haline gelen blogumuz, artık deneme süresini tamamlamak üzere. Çok yakında yepyeni yüzüyle siz yazar ve okuyucularımızın karşısına çıkacak olan nadide blogumuz, artık hedeflerine daha hızlı yürüyecektir.
Blogumuzun ismi demokratik bir şekilde belirlenecek olup, bu süreç tamamen sizlerin o değerli oyları nazarı itibare alınarak sonlandırılacaktır. Bir diğer önemli mevzu ise blogumuzun tasarımı. Bu konuda ise görüşmelerimiz gizli tutulmakla beraber, yakın olduğumuz bir ismin de mevcut olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye'nin en iyi ajansında sanat yönetmeni olarak görevini yıllardır layıkıyla sürdüren tecrübeli stajyer Türkan Saydan Hanımefendi ile anlaşmak üzereyiz. Bu konuda iş imzaya kaldı diyebiliriz.
Çalışmalarımız sürüyor değerli okurlar ve yazarlar. Sizlerin de desteğiyle sürmeye devam edecek. Blogumuz cumhuriyetin kazanımlarına sonsuza dek sahip çıkan, Atatürk ilke ve inkılaplarını benimsemiş, laik ve demokratik sosyal hukuk devleti sisteminden asla ödün vermeyen, genç ve vizyon sahibi yazarlarıyla daima payidar olacaktır.
Sonsuz teşekkürlerimizle...
-Blog Yönetimi
Çok kısa zamanda kendi hedef kitlesini oluşturan ve katılımcı yazarlarıyla keyifli bir ortam haline gelen blogumuz, artık deneme süresini tamamlamak üzere. Çok yakında yepyeni yüzüyle siz yazar ve okuyucularımızın karşısına çıkacak olan nadide blogumuz, artık hedeflerine daha hızlı yürüyecektir.
Blogumuzun ismi demokratik bir şekilde belirlenecek olup, bu süreç tamamen sizlerin o değerli oyları nazarı itibare alınarak sonlandırılacaktır. Bir diğer önemli mevzu ise blogumuzun tasarımı. Bu konuda ise görüşmelerimiz gizli tutulmakla beraber, yakın olduğumuz bir ismin de mevcut olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye'nin en iyi ajansında sanat yönetmeni olarak görevini yıllardır layıkıyla sürdüren tecrübeli stajyer Türkan Saydan Hanımefendi ile anlaşmak üzereyiz. Bu konuda iş imzaya kaldı diyebiliriz.
Çalışmalarımız sürüyor değerli okurlar ve yazarlar. Sizlerin de desteğiyle sürmeye devam edecek. Blogumuz cumhuriyetin kazanımlarına sonsuza dek sahip çıkan, Atatürk ilke ve inkılaplarını benimsemiş, laik ve demokratik sosyal hukuk devleti sisteminden asla ödün vermeyen, genç ve vizyon sahibi yazarlarıyla daima payidar olacaktır.
Sonsuz teşekkürlerimizle...
-Blog Yönetimi
Bu bir ihtardır
ben tasarım polisi. eğer bu bloga adam gibi bir tasarım yapmazsanız mühürlemek zorunda kalacaz.
halktan şikayet telefonları yağıyor: "bok rengi bloga her girdiğimizde midemiz bulanıyor. lütfen bişeyler yapın. güzelim fikirler bok yoluna gitmesin."diye.
siz bişeyler yapmazsanız biz saydan'ı çağırmak zorunda kalacaz!
halktan şikayet telefonları yağıyor: "bok rengi bloga her girdiğimizde midemiz bulanıyor. lütfen bişeyler yapın. güzelim fikirler bok yoluna gitmesin."diye.
siz bişeyler yapmazsanız biz saydan'ı çağırmak zorunda kalacaz!
20 Mayıs 2010 Perşembe
19 Mayıs 2010 Çarşamba
18 Mayıs 2010 Salı
Atatürk'ün Manevi Kızı Ülkü'den Bayram Mesajı
17 Mayıs 2010 Pazartesi
İlknur Kocaeli'den Bildiriyor
14 Mayıs 2010 Cuma
13 Mayıs 2010 Perşembe
Tüm Müzik Marketlerde
12 Mayıs 2010 Çarşamba
akıl akıl gel kıçıma takıl!
11 Mayıs 2010 Salı
ahh ahh nerde eski günler...
yuğşaaa!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)